23 Eylül 2013 Pazartesi

Karışma abi kimsenin işine...

As I Sat Sadly by Her Side by Nick Cave & The Bad Seeds on Grooveshark

Kimse benim arkamdan 

"Çok yakışıklı çocuk abi!" 
"Çok seksi çocuk abi!"
"Bi gece yatağa atsam keşke kızıım!"
"Ah bütün gece içimi doldursa..." vb...

şeyler söylemedi!

Söyledilerse de ben bilmiyorum.
Biliyorduysam da artık hatırlamıyorum.

Sahi, birşeyi (kendin deneyimleyerek ya da deneyimlemeyerek) bilmiyosan,
ya da hatırlamıyorsan (artık ya da hiç)...
Sahi, öyle bişey olmuş mudur gerçekten?

Belki de eğitimin (pardon öğretimin) bu kadar zor olmasının nedeni bu olabilir, ha?
Özellikle bu içerikte doğrudan alakalı bir örnek olarak tarih dersleri!

Benim tarihçilerim hep olaya bir adli vaka dedektifi gözüyle yaklaştıkları için hem tarihi severdim
hem de göreceli olarak bir sayısalcıya göre başarılıydım (öss'de tek yanlış, o da kargacık burgacık mantalite hatalı bi soruydu bencee). Tarihi somut, ezberci bilgiler yığınından ziyade ipuçları bulunup yorumlar yapılacak bir alan olarak görmek daha güzel.

Neyse buraya nerden geldik...? (oku oku oku.... hah)

Abicim kimse beni arzulamamış gibiyim.
Bugün rağbet olmasa bizim manav bile domatesleri (hiç sevmem!) tezgahtan kaldırır.
Peki ya bigün tanrı (varsayalım ki var) beni vitrininden kaldırmaya karar verirse n'olcak?
"Ben bir meta değilim!" diye kıçı yanmış çakma feminist cümleleri mi kurcam sivrisinek osuruğu tonunda çıkacak sesimle haşmetli bir tanrıya!?! Pehhh yok öyle gerçeklik!

Başka bir deyişle insan arzulamak kadar arzulanmak da istiyo ya!
Valla ben istiyorum. Ekmek çıksın diye değil, egom şişsin azıcık diye.
Ordan bir sürü erotik enerji (aka. libido) sentezleyip, harmanlayıp başka alanlarına yönlendireceğim hayatımın.

**********

Çok uğraştım hacılar, çok!
Ona iltifat, buna flört, şuna latife, berikine yazma...... liste uzayıp gidiyo...
Tamam, çok eğlenceliydi (hala öyle >:] ) ama para yatırıp faiz almayı beklerken zarara girdiğiniz bir likit yatırım fonu gibi bu. Likit bile değil, bildiğin borsa ya da kumar!

Bak şu sıradaki şarkıda çok güzel özetlemiş:

"...And people who are uglier than you and I 
They take what they need, and just leave...
...And people who are weaker than you and I 
They take what they want from life...
"

Kadınlar, kadınlar...
"Genelleme yapma!" diyolar, kendileri de sevmedikleri bir güruhun içine dahil edilip yargılanacaklar gibi. Çürük zannedilip diğer domateslerle birlikte kenara atılacaklarmış gibi...
Genelleme.... sahi nedir ki genelleme?

Herkesin genellemesi kendine diye genel geçer bi cümle kurmak istemezdim ama şimdi iniyorum köklerine.
Senin gerçekliğinle benim gerçekliğim bir mi mesela?
Bi gün seninle aynı sınıfa girdik ve hoca bi tablo kaldırdı tek renk ve dedi ki;
"İşte bu rengin adı (renk ne a.q.? o sıralarda) kırmızı! Bunu böyle belleyin çocuklar!"

Ok içimiz rahatladı. Artık bu renk denen bissürü şeyden bir tanesinin bir adı var.
Ben gelip sana, sen gelip bana "Kırmızı" dedinmiydi anlaşcaz çok güzel. Ne de olsa aynı şeyi gördük ya abicim ;)

BOK ANLAŞCAZ!

Senin gördüğün kırmızıyla benimkinin aynı olduğu ön yargısına ne çabuk düştün be küçüğüm?
Ama yoook haşmet baabları siz onu benimle aynı ortamda gördünüz ya, sizin bildiinizi biliyorumdur ben de. Çünkü bu böyledir di mi? Kurcalamaya gerek yok. Çok somut (!?) çok bilimsel, çok çok çok.... sktr gt bi zhmt.

Belki bu yanılsamadan ötürüdür ki sen kırmızıyı severken ben tiksiniyorumdur. Yoksa maviyi, siyahi sevmeyen ölsündü amma ve lakin ki öyle değildir di mi? 7 milyar insanat var bu dünyada, azaldıını da görmedim ;)

Hadi yola geri dönelim. 

Sen genellemeyi kendince, kendi yaşadıklarından yola çıkarak, geldiin noktaya kadar çevren için yaparsın, bense benimkiler için.
Eğer gerçekten mutlak bir "genel" olsa bile evrende, benimkisi onun sadece trilyonlarda birisi kadardır ki bu bile gayet de "özellemedir" di mi?

Bir ikincisi de ben mühendisim arkadaş. Sonuç odaklıyım, süreç iyileştiririm.
Bu dünyada varsayımlar, genellemeler, salatalıklar, tüme varımlar, tümden gelimler falan olmasa kusura bakma ama şu anda bilim de boka sarmış mahalle dedikodusundan ileri gidememişti (Örn: Einstein da herşey göreceli; zaman, hız, konum vs. diyo amma ben pek de inanmadım. Bak iki saat geçti bile goygoyla, e a.q. sana da geçti bana da geçti ikimize de geçirdi daha ne görecesinden, reltivitisinden bahsediyon teres. Hasılı sağlam papuç deil bu denyo. Saçı başı dili de bi garip, deli mi ne? - Nasılmış?- )

Şu anda bu satırları okuduğun monitör, konuşmaktan başka her bok için kullandığın cep telefonun, seni bi yerden bi yere nakleden taşıtlar, sıcak suyu aldığın kombin/kazanın/kalorifer sistemin vs. hepsi ama hepsi kocaman evrenden küçücük sistemlerin soyutlanması için yapılan varsayımlar sayesinde varlar.

Kısaca, ben herkes için farklı alan ayıramam beynimde. Tanıdıkça, tattıkça, gördükçe, öğrendkçe sınırlarım genişler kalıplarım ferahlar. Ama bugünün şartları bu yarın... kim bilir?

Dün memeler safi seks objeleriyken bugün önceye ek olarak şevkat, huzur gibi kavramları çağırıştırıyolar.

Şimdi sen gelip benim bu genellememe katılırken hiç tahta göğüslü kadınlardan, kakanem karıların bok kokulu inek memesinden hallice topaklarından dem vurmuyosun? ne bu iki yüzlülük? bi sktrn gdn ltfn.

Ara özetle, ben genellerim arkadaş. Aramızdaki fark: ben genellediğimi biliyorum sen de benim genellediğimi biliyosun ama iğneyi kendine çuvaldızı bana batrmak egon için daha hayırlı. 

Kadınları da genelliyorum çünkü ayrı  ayrı ele alsam yüzeysel hesapla 3,500,000,000 farklı kadın var. Bunların sadece milyonda biriyle bile münsaebetim olabilse hayatım boyunca, her birinin de en azından 20 farklı modu olsa (ah canım çok safım di mi? neyse bozma yavrucağı, anladın sen olayı) 70,000 farklı tipi bırak beynimi hiç bi yerimde tutamam daaa. 

Şu andaki kadın bakış açım da yukardaki şarkının paylaştığım kısımları kadar:

Alacaklarını alıp sktrp giderler. 

Kalsınlar diye dayatmıyorum ama döndüklerinde bulacaklarına da aşırı emin gibiler.

Hayır ben zevk almıyo muyum bu süreçte? 
Muhakkak ki sınırlı-sorunlu bir zevk alıyorum ama bir-iki saf beklentiyle.
Yoksa hiçbir ilişki çıkardan uzak, cennetten çıkma saflıkta demedim, demiyorum, diyebilceğimden emin değilim; bilakis tam tersidir bütün ilişkiler için.
Ama işte beklentiler sorun kaynağıdır.
Halbuse taleplerimi çok açık ve net olarak ifade edebildiğime inanıyodum ama ya ben yanlışım ya onların işine gelmiyo.

Aynı bu şu videodaki gibiyim. Gururla söylüyorum ki küçükken de böyleydim hala da böyleyim sanırım. Düşsem de kalkıp gene yine tekrar tekrar denedim.

Videonun devamı yok, olsa şöyle bi sahne olacak:
Bunnarın yanından başka bi kız çooocuuu geçiyo, oğlan direkt işlemi yarıda kesip diğerine yöneliyo ve ÇAAT! o anda kıyamet kopuyo, bu istemem yan cebimeci kızımız çocuun beşinde kuyruk oluyo. Ya bi sktr gt ltfn. 

Diğer bi video daha vardı ama bulamadım. Bulsam destekliycekti. 
Bi kız bi oğlan oynuyolar. Oğlan oyuncakla oynuyo, kızın sevdiği bişey deil ama el koyup yana alıyo. Oynamıyo ama alıyo. Oğlan başka bi oyuncağa yöneliyo. Kız gene aynısını yapıyo..... bööle bööle gidiyo. Bilenler anımsamışlardır.

Yalan mı şimdi? Bütün ilişkilerinizi düşünün.

Bişeyin değerini hatun değil, kukunun sahibi değil, onu arzulayan taraf belirliyo.
Çok talep edersen otomatikman arz azalıyo piyasaya. Hem de hunharca hem de amaçsızca!?!

Hasılı hadi bitirelim yazıyı:

Ben artık kimsenin hayatına müdahil olmamaya gayret etcem hacılar. Karşıdan talep gelmezse.
E kızlarımız da aşırı prenses, aşırı güçlü, aşırı kendinden emin, aşırı aşırı oldukları için bayaaa bi süre baya baya sessizlik olacak herhalde hayatımda.

Hayır herşey iyi güzel hoş da kendimi vallahi "boyfriend substitute" gibi hissediyorum, hem de paf takımından acemi.

Kız sapken yandan bi tabela kalkıyo:
"Sevgili dışarı, A.Q.süz içeri!"

Ok oyundayım, şartlar lehime, zemin uygun, hava müsait, orta sahadan santra yaptık, aha da ceza sahasındayım, güzel çalımlar bunlar, 6lı 7li, aha kaleciyle karşı karşıyayım, aha şut çekicem:

"Emre de bana şöyle bi yüzük almış!" 

Aaaaah ulan, kaleci durdurdu!

"Dün gece Cenklen sabaha kadar skypetaydık...
Cemi çok seviyorum....
Cem ömrüm boyunca beklediğim adamdı....
Cem 15 lisan biliyo...
Cem yurtdışında ben de bu yaz oraya göçücem...
Cemin ailesi çok kafa...
Cem hep elit mekanlara takılır...
Cem cem cem cem cem cem cem ceeeeeeem CeEeEeĞğĞğĞğĞğğğğğğmmmmmmuuuaaağğğğ...."

Eaaah sikiCEM valla!
Gözüm dönse kızı ayırıp ben çıkıcam cemlen!?!

Sorduk mu karı sorduk mu? Bana ne ceminden? Tööbetööbe

Sonra akşam oluyo.
Ben bekliyorum içimden yükselen "şimdi nolcak a.q.?" sorusunun cevabını
ve o anda tabel gene kalkıyo bana girmek istercesine

"A.Q.süz dışarı, Sevgili içeri!"

Ooooh a.q.!
Evin badan rengini ben dinledim, gelinliğin modeline ben katkıda bulundum, düğün müzikleri, manikür, pedikür, yemek ve tatlı tarifleri, akşama giymelik elbisenin seçimi ve provaları, kahveler fallar, depresyonlar, kanlı adetler...... her boku püsürü ben çektim ama herifçi oğlu kaycak ıslak güvertelerde....

İsyan ediyorum arkadaş! 

Çünkü burda kendi kardeşlerime ihanetteyim!
Hayır hatuna o gözle baktım diye deil, zaten bakışın başka gözü yok!
Hatunun bütün bu angaryalarını çektim de pamuk gibi yatağa servis ettiğim için!
Ruhuna beynine makyaj ve masaj yapıp rahatlattım diye garibim de sanıyo ki kız çok kafa ve harbi!

Beyni skicek evliliğiniz boyunca sonra sorcan "Bu kız evlenince niye değişti" diye kendi kendine.

Cevap: Ben yokum artık a.q.! Tabi sana annatcak bana mı annatcak bu şafaktan sonra?


Kısa keselim aydın havası olsun, son söz olarak:

Ne kadar ekmek o kadar köfte bu saatten sonra, kusuruma bakma!

Darladıysam kusura kalmayın, gömdüm çok çok!





16 Eylül 2013 Pazartesi

Haberli olursam hazırlıklıyım...

Refugee by Oi Va Voi on Grooveshark

Orda masal burda hikaye şöyle bi fıkra var:

"Bi gün köye bi psikolog hanım geliyo ve bütün kadınları halk eğitim merkezine topluyolar.
Psikolog konuşuyo bişeyler anlatıyo ve diyo ki:

     -Ey hanımlar! Seks sadece kocalarınız için değil! Sizlerin de bundan zevk almaya sonuna kadar hakkınız var! Kocalarınız öpülmekten hoşlanıyolarsa siz de hoşlanmıyo musunuz? Kocalarınızın uyarılmaya hakları var da sizlerin yok mu? Kocalarınız orgazm yaşarken siz neden put gibi yatasınız....

Toplantı bitiyo Fadime eve dönerken düşünüyo düşünüyo...
Akşam oluyo, Temel geliyo, sofradalar, yemekler hazır.
Fadime diyo ki:

     - Temel biz her gece sevişiyoruz. İyi hoş tabi sevişelim aygırım. Ama ben de insanım, ben bi kadınım, benim de uyarılmaya ihtiyacım var. Beni anlıyo musun?

Temel anlıyorum diyo ama kafa bomboş tırıl tırıl dolanıyo düşünceler. "Neyse" diyo geçiştiriyo.

Ertesi sabah kahvaltıyı yapıyolar, Temel üstünü giyiyo, kapıdan çıkıyo.

Sonra bişeyi unutmuş gibi telaşla geri dönüyo ve Fadimeye diyo ki:

      - Bak kadın! Uyarmadı deme akşam seni çok pis sikicem!"


Kıssadan hisse ben de uyarılmak istiyorum be hacılar.
Ertesi gün çat diye sınav olsan içine oturmaz mı düşük not aldın diye?

1-2 ay önceden haberdar etmiyolar mı? "Sizi çok pis sikicez! Yağ mı sürüyosunuz, diyafram mı takıyosunuz bilmeyiz ama hazır olun" diyolar resmen.

La bu kadar pis bişeye bu kadar çok hazırlanırken seks gibi güzel bişeye neden tepeden düşme giriyoruz arkadaş?

Planımızı yapalım, akşam sevişcez diyelim. Ben de hem kendimi hazırlıyim, hem pozisyonlar düşüneyim, nerde ara vercez, nerde sigara, su, yemek, duş, nerde full pompa, yavaşlama, hızlanma vs. var bileyim.

Öteki türlü sanki geçerken İtalyaya uğramış gibi oluyo.
Salak salak iki fotoğraf çekiyosun aha bitmiş.
Halbuse ayarlasan kendini, foto çekindiin yerin bi arka sokağındaki dünyaca ünlü salaş meyhaneyi falan keşfetcen ;) çaktıın?

Hasılı kelam ya ben alkolü sigarayı bırakıp etrafta "Karı karı karı karı" "Bu gece seks, bu gece seks..." diye barzo barzo dolaşıp bütün zihinsel kaynaklarımı pipime yöneltip abaza olcam ya da bu işi medeni insanlar gibi planlayarak, kendimizi hazırlayarak yapcaz.

Eyyorlamam bu kadar.

Not: bööle dedim diye  5-10 dakkalık ayak üstü arabaya servis tadındaki dehşet sekslerim biterse çok üzülcem <: [

8 Eylül 2013 Pazar

Çirkin ördek yavruları cumhuriyeti...


Uzun süredir benzer şeyler düşünüyodum da çok egoist sanıyodum kendimi. Meğersem şu laf doğruymuş:

"Fazla mütevazi olma, öyle sanırlar!"

Nasıl yazsam, nasıl anlatsam diye için için kaygılanırken bi de ne hatırliim? Zaten yıllar öncesinde hayatın bütün derslerini teorilerini almışız da artık pratiğini yapıyomuşuz!

Bildiğim "en çirkin ördek yavrusu"ndan manidar bi parça gelsin a.q.;
Yasamak Istemem by Yavuz Çetin on Grooveshark


(Depresyona girdin, bozuldun, kırıldın, bıdı bıdı bıdı diyenin de a.q. Kibirini bırak da gel de ne demeye çalıştıımı anla be müslüman!)



    "Anne Ördek sabırla yumurtalarının kırılmasını bekliyordu. Vakit tamamlanınca ördek yavruları yumurtalarından çıkmaya başladılar. Fakat en son ve en büyük yumurta bir türlü kırılmıyordu. Sonunda yumurtanın beyaz kabuğu çatladı. Diğerlerinden daha gri ve farklı olan ördek yavrusunun küçük kafası göründü. Anne ördek yeni doğan yavruya bakarak ; 

"Umarım değişir.." dedi şevkatle. 

    Zaman ilerliyordu ama ördek yavrusunun rengi hala griydi. Kümesin bütün hayvanları onunla alay ediyorlar, ona "çirkin ördek yavrusu" diye sesleniyorlardı.
Zavallı yavru o kadar mutsuzdu ki sonunda uzaklara gitmeye karar verdi. Gün boyunca yürüdü gece olunca ise çok yorulmuştu. Mola verdi. Bir yanda açlık, bir yanda korku...Ama yapabileceği hiç bir şey olmadığından derin bir uykuya dalmakta gecikmedi.

    Ertesi sabah su sesleriyle gözlerini açtı. Geceyi yaban ördeklerinin çılgınca eğlendiği küçük bir göl kıyısında geçirdiğini anladı. Bu gürültücü arkadaşlarına kendini tanıtmaya hazırlanıyordu. Birden bir tüfek sesi ile irkildi. hiç zaman kaybetmeden oradan uzaklaştı. 

    Çok geçmemişti ki küçük ördek kendini bir çiftlikte buldu. Çiftliğin sahibi yaşlı kadın (allah yaşlı kadınlardan razı olsun, amin) onu doyurdu. Ateşin yanında uyumasına izin verdi. Fakat yavru ördek bir göl bulabilme umuduyla oradan da uzaklaştı. (Git a.q., arkandan "kaybedenler kulübü" falan desinler, sktr et, "insan ne zaman, nasıl ve ne kaybeder?" sorusunu bile yanıtlayamayanların yorumlarından bişi olmaz)

    Günlerce bir göl bulabilmek için rastgele yoluna devam etti. Sonunda bir göl kıyısına ulaştı. Bu arada yalnız başına yaşamayı öğreniyordu. Bu göl kıyısında yavru ördek gün geçtikçe büyüyordu. Kendisi farkında olmadan görüntüsü değişiyordu (cehalet mutluluktur, farketse bilekleri doğrardı şerefsizim) . Geçen kuğuları gördükçe onların asil duruşları ve güzel görünüşlerinden dolayı iç çekiyordu.

    İlkbaharda bir kuğu sürüsü gölün kıyısına yuva yapmaya geldi. Çirkin ördek yavrusuyla tanışmak için yaklaştılar. Fakat kendisini bu zarif kuşlarla arkadaşlık etmek için çok çirkin ve kaba buluyordu. Birden bire suda aksini gördü. O da ne!...
Kendisini güzel bir kuğuya dönüşmüş olduğunu fark etti.  Kuğu sürüsüne katıldı ve ömür boyu mutlu oldu. (...dinimiz sübhaneke amin!.. da ya bu kuğu sürüsü yok ya bütün kuğular da kendilerini ördek yavrusu falan sanıyolar!?)"


Kapanış şarkısı ve şiiri de bonus olsun:


Aklını, fikrini bırak da gel, kıskandırma;
Ben benimkileri kaybettim çoktan sayende
Ruhuna sarın, gel çırılçıplak
Zaten ikimizin de gönülleri pespaye....

(içimdeki şair hortladı a.q.)
Cennet by Ahmet Enes on Grooveshark

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Zeynep...

Zeynep by Erkan Oğur on Grooveshark

Aramızda iki sandalye boşluk vardı.
Çekingen, kaçamak bakışlarını yakaladım ama yüzünde beklediğim mahcubiyet yerine afacan bir hınzırlık görünce şaşırdım, acaba hayatımın aşkı olabilir miydi yoksa karar vermek için çok mu erkendi?

Usulca, ürkütmeden, hissettirmeden yaklaştık birbirimize.
"Yaşın kaç?" dedi
Dedim "27..."
Hiç tepki vermedi, çok garibime gitti.

Lavaboya giderken önümü kesti, dizlerimin bağı çözüldü, yığıldım dizlerimin üstüne.
Elini beline koyup bir şeyler bağırdı.
Kalbimin çarpıntısının kulaklarıma vurduğu uğultusu yüzünden duyamadım ama "Öl burda, bu dakka! Cesedini ciğnemek istiyorum!" deseydi neşterle kalbimi kendim keser verirdim.

Yerimize geçtik film başladı.
Pür dikkat 300 kişi, azami sessizlikle, Yavuz Çetini aynı ayda kaybetmiş olmamıza rağmen adını sanını bilmedikleri öldü sanılan bi zibidinin belgeselini "kültür kültür kütür kütür kültür" diye diye izleyip daha da bi kültür mantarına bağlıyorlardı.

Biramı açtım, sigaramı yaktım.
İlk duman ağzımdan süzülüp burnumdan vücuda dönüş yaptı, tıpkı nazlı ve işveli bir kadın gibi.
Film sarmadı ve kolumda bir sıcaklık hissettim.
Baktım, O!
Eğildim Ona doğru ama anlamadım dediklerini.
Bira kokum tiksindirmesin diye ciğerlerini iki nane şekeri attım ağzıma.
Gördü ve "Alabilir miyim?" dedi.
Kutuyu boşalttım avuçlarına.
Hiçbişey olmamış gibi döndü gitti, içimde saçma bir hüzün-huşu karışımıyla bırakırken beni ardında.

My Woman by Gülce Duru & Can Gox on Grooveshark

Perdeye bakıyordum ama hayalimi izliyordum.
Daldım düşüncelerime. Gelmiş, geçmiş, gelecek, an gelip geçti gözlerimden sanki 20 yıl sürdü ama fotosentez yapan insanlar evreninde 5 dakika bile dolmamıştı.
Derken usulca bir dokunma, bir ürperti hissettim kolumda gene.
Gene O!
Kulağımı yaklaştırmamı işaret ediyordu hiç konuşmadan.
Kalbim küt küt eğildim, neler söyleyebileceği ihtimalleriyle heyecandan dolup taşarken.
....
...
..
.
O an Romeo ve Julieti ezberden okusa, destanları ve bütün güzel sözleri bir nefeste sıralasa bu kadar sarsılmazdım.
.....
....
...
..
.
Kulağımın boynumla birleştiği, benim için çok değerli olmayan ve kendilerine bunu bildikleri için minnettar olduğum hiç kimselerin bilmediği o pürüzsü, ben kokan, yumuşak noktaya iki ıslak dudak bir serçeyi öldürmemeye çalışırmışçasına büyük bir özenle ve en sadece en büyük aşıkların verebileceklerine inandığım yoğun duygu dolu bir buse kondu. Öpücük demek hakaret olur gibime geldi.
.....
....
...
..
.
Nefesim gerçek manada kesildi ve kalbim krize girmemek için beni bayıltmaya çalışıyordu fakat bu kadar değerli bir anı belki hayatım boyunca yaşayamayacağımı ve belki de insanların büyük çoğunluğunun hiç bunu veya benzerlerini yaşa(ya)madan göçüp gittikleri gerçekliği beni ayık tutan adrenalini yatıştıran seratonini salgılattı. Ah minel hormonlar... iyi ki varsınız genellikle.

Kafamı topladım, bakışlarımı gözlerine sabitledim, ılık nefesini yüzümde hissettim...
Gözlerinin içi gülüyor minik dudakları tebessüm ediyordu... ben böyle güzel yüz görmemiştim, hiçbir Ankara gecesinde, Ay'ın ve Yıldızların altında...

Hınzırca iç gıcıklayarak kıkırdayıp kaçtı yerine, sanki çok ayıp ve gizili bir işi 300 kişinin arasında, gözleri önünde örtülü ve gizlice yapıyormuşuzcasına...

Bu mutlaka Azrail olmalıydı.
Yıllardır içtiğim alkol, kullandığım sigara ve biraz uyuşturucu üstüne sağlıklandırmaya çalıştığım dağınık hayat tarzım en sonunda kalbime dayanmıştı ve kalbim buna dayanamıyordu.
Duyduğum çarpıntılar da büyük ihtimalle krizin işaretleriydi ama Azrail umduğumdan çok çok daha güzel, zarif, ironik bir biçimde hayat doluydu.

Tahminlerimden sadece birisi doğru çıkmıştı:
Ölesiye korkutucuydu ki ağzımı açıp bir kelime bile sarfedemiyordum.
....
...
..
.
Mantığımı inancıma üstün kıldırmaya yeltenip kalbimi tutmamaya özen göstererek ayaklarımı lavaboya sürüdüm.

Yüzümü yıkadım, derin derin nefes alıp verdim.

Aynada kendime baktım ve "İşte senin de sonun bu!" dedim "Seni bu lanet lavaboda götünden bokun akmış cenin pozisyonunda kalbini tutarak ölmüş olarak bulacaklar... bu çok iyi!"

Yüzümü silip son takatimle bedenimi bara sürükledim.
300 kişi kültür izliyor, kültür soluyor, kültürden orgazm geçiriyordu ve azrail ağır ama emin adımlarla bana yaklaşıyordu fakat ben bunu içkimden ilk yudumu alana kadar farkedemeyecektim...

Ölüm döşeğindekilerin sürekli ağızlarının kuruduğunu biliyodum, bu yüzden pamukla su veriliyordu ya zaten...
Kibirim bu hale düşmeme engel olacaktı elbet!
Kendi son yudumumu kendim alacaktım! Yolluğumla birlikte son yolculuğuma tek başıma çıkacaktım... hem belki biraz sakinleştirip cesaret bile verirdi...
.....
....
...
..
.
Küçükken okuduğum kitaplardan, dinlediğim sözlerden aklıma şöyle bişey geldi "...size bedenlerinizi biz verdik. Onlara en iyi bakmak sizin vazifenizdir ve şüphesiz ki ahir gün gelip çattığında sizleri ilk yarattığımız gibi toprak ve çamurdan tek ve eksiksiz olarak yine biz dirilteceğiz..."

Artık bunca yıl kalbime, ciğerlerime ettiğim işkenceler mi içimi cız ettirdi yoksa daha küçüç ve pragmatist düşünüp de "O kadar uykudan sonra geceden kalma olmayalım kanka!" mı dedim kendi kendime bilemiyorum ama alkol değil de kahve sipariş ettim: "Bir espresso, double!" Öleceksem en klas ben ölecektim. Hayat bir oyun, bir gösteriyse ve ben sahnedeysem, ışıklar o an benim üzerimdeyse, bu sahne benim mologumsa öyle bir oynayacaktım ki izleyen her melek, şeytan ve cin insan olup ölebilmek için tanrının kapısını aşındıracaktı. Bu sahneye 27 yıl önce girişim sakin-sessiz olmamıştı çıkışım da bundan geri kalmayacaktı. Gittiğim yerde önceden karmaşa yaratıp ünlü olmanın dayanılmaz çekiciliği ise sadece bu işin cabasıydı ;)
....
...
..
.
Gelmesin diye o an dünyadaki en dindar insan olduğum adımları duyum önce.
Ağır ağır, ama acımasız bir neşeye sahip, usulca ve emin....
Sonunda t-shirtim çekiştirildi.... Aman Allahım! Ölmek istemiyordum bu yaşanamayası dünyada! Çok ironikti, yaşamayanlar ölebilemezlerdi ki, di mi? Ama ölüm tam anlamıyla ensemdeydi.

Ağır, vakur ve gururlu bir jestle döndüm 1000 yıl boyunca.
Karşımdaydı, hazırdı, gülüyordu, avından zevk alan bir avcının mutluluğu okunuyodu gözlerinden...
"Otur..." dedim "yanıma!"
"Yalvarırım otur! Gitmeden önce bişeyler içelim bari! Yol çok uzun, hayat çok tatlı son tadı bu kahve aroması kalmasın mı?"
Binlerce şükür ki ikiletmedi.
Oturdu yavaşça.
Kutsal bir varlığa alkol teklif edemezdim ama bütün dünya tatlarını da bir anda alıp insafa gelmesini de arzuluyordum. Sonunda bardaki hatuna sipariş verdim:

"Bir karışık meyve suyu buraya, lütfen (ağır olun yavaş gelsin diyemedim)!"

O pipetten meyve suyunu içerken sanki benim damarlarımdan kanımı emiyordu.

Bir süre oyalamayı başardım.
Konuştum, anlattım, dinledim....
Film bitene kadar ertelemeyi başarabilmiştim ama artık ışıklar yanmıştı ve gidiciydim, bu kesindi artık!
Tek tesellim muhteşem ölümüme sadece melekler, şeytanlar vs. değil artık 300 kişi daha tanık olabileceklerdi. Kim bilir belki o anda bir toplu intiharın fitilini ateşleyip diğer tarafa kafile olarak omuzlarda bile gidebilirdim!? Hala kendi götümün derdindeydim her insanın son noktasında olduğuna inandığım gibi...
.....
....
...
..
.
Sonunda ayrılık vakti gelmişti, 300 kişinin önündeydim, ışıklar üzerimdeydi...
Herkes er geç gidecekti ama lanet olsun, lanet lanet lanet binlerce lanetler olsun ki
BEN DE Mİ LAAAAAN! BEN DE Mİ!!!!!!

Ve buna tek tepki sessiz bir: "Evet, sen de. Hem de bu gün bu saatte burada özellikle." idi.

Takatim tükendi, dizlerimin bağı çözülürken kuyruğu dik tutmak için son çırpınış olarak, sanki bilerek, isteyerek, planlayarak hatta pratik yapmışçasına ağırca diz çöktüm önüne ama tabi ki bu bir kabullenmenin boyun eğişiydi...

Son sorularımın hep daha derin olacağına inanmıştım, ah minel kibir... ama olay şöyle tezahür etti;

Ben: "Senin adın ne (ey Azrail, gerçeğini soruyorum!)?"
O:    "Zeynep (gülümsemeyle birlikte)"
B:    "Yaşın kaç? (kaç yıldır bu dünyadan can hasat edip götürürsün bilmediğim kıyılara? anlamıyla)

Her kadının söylediği o masum yalanın perdesi arkasından gözleri parlayarak
"(parmaklarıyle 2 göstererek) Üç!" dedi...
.....
...
..
.
Aslında tam tamına 6 yaşındaydı!
Başka bir deyişle: 11.352.960.000 milisaniyeden fazladır bu dünyadaymış!

Ve cevabının sonunda vakit gelmişçesine kolları şeklindeki orağını kaldır ve göz açıp kapayamadan bana sarıldı... ve...
...
ve...
..
ve ben... (lanet olsun!)
.
VE BEN ÖLDÜM! LANET OLSUNDU AMA ÖLDÜM! O ANA KADAR HİÇ YAŞAMAMIŞTIM AMA İŞTE O ANDA ÖLDÜM LAN! ÖTESİ BERİSİ YOKTU A.Q.!

.....
...
..
.

Çok kadın tanıdığımı düşündüm, hiç kadın tanıyamamış olmaktan hep ödüm koparcasına korktum, kadınlar bana dokunsunlar, öpsünler, sarılsınlar diye ne paralar, diller, göz yaşları, çirkeflikler, piçlikler, gizli anılar döktüm çirkince ama.... ama.... 

Ama işte bu karşılıksız, saf, katıksız, çıkarsız, yalın, içten, duygu dolu, sıcak, huzur veren siktiğimin kucağı benim 27 yılımın boşluğunu, ezikliğini, çaresizliğini, güçsüzlüğünü yüzüme bir tokat gibi öyle bir çarpmıştı ki bi daha ne zaman toparlanabileceğimi ya da toparlanmak isteyip istemediğimi hala bilmiyorum....

ve ben öldüm.... her son bir başlangıç, her başlangıç yeni bir kuşkuydu, umuttu ya... tanrı benim ya zamanımın gelmediğini düşündüğünden ya da cennetini de cehennemini de ve arasındaki herşeyi pisleteceğimi düşündü ki öldüğüm an kaldığım noktadan bedenime geri koydu.... Eeee herşeye kadirdi ne de olsa, sırf yapabildiği için yapmış bile olabilirdi... bilmiyorum, umursamıyorum....

Ben dün bu olaydan sonra bi kere daha doğdum....

Şimdilik şaşkınlıktan izini kaybettim Zeynebin ama aramak çok da eğlenceli olacak... 

Son gün buluşmak üzere, seni çok sevdim be Zeynep, ama asla senin beni o an sevdiğin kadar sevebilemediğim için çok da özür dilerim...



--------------------------------------O-------------------------------O--------------------------------------------

Not: Bu olaylar esnasında öğrendim ki Zeynep Azraille gerçekten tanışmış doğarken. 
Hayata tutunmuş, asılmış, koparmış, almış ve haketmiş.
Bütün organları normal insanlara göre ters yönlerdeymiş.
Ama yaşadığı hiçbir zorluğu hissetirmeyebilecek kadar vakurmuş.
Sevdiği çocuğun adı Diyasmış ve kendisi bi yabancıymış.
Arkadaşlarını, oyuncaklarını ve köpeğini en çok seviyomuş.
Ve "büyüyünce ne olmak istiyosun?" sorusuna şöyle cevap veriyormuş:

"Annem gibi!"


......
....
...
..
.
~SON~


22 Ağustos 2013 Perşembe

Seks...

Les Ondes Orientales by Dhafer Youssef on Grooveshark

Ben dün seviştim...

Çok net ve kısaca diyebilirim ki: Çok iyi geldi!

Bunca zaman seks hakkında okudum, yazdım, dilime vurdu konuştum, pratiğe yeltendim zemin kaygandı düştüm derken bütün emeklerim dün gece meyvesini verdi sanırım. Başka bir deyişle "teoride desen zehir gibi(ydim) pratik dersen sallanmakta(ydı)".

Bunca yıl Şebnem Ferah'ı dinledim ama aklımın erdiğini sandığımda bile "içine girdiğin küçük, kaygan deliği yeni ve büyük bir dünya mı sandın?" sözünü anlamak dün geceye nasipmiş demek ki dedim kendi kendime.

Olayın hep deliğe duhul edince başladığını sanıyordum ama meğersem bu sadece pastanın üzerindeki kremasıymış, coup de grâce'miş, şah-mat mış.... mış mış mış...

Asıl önemli olan iki tenin en temel iletişim biçiminde birbirleriyle iletişmeleriymiş. (Şu yeni telefonları göt göt dayayınca müzik, resim, contact, vb. aktarma olayı, NFC, sanırım bundan esinlenmiş). Yıllarca hiç susmadan konuşsanız da bu kadar çok duyguyu doğru ve anlaşılır bir biçimde karşınızdakine anlatmanız imkansız gibi görünüyor bana. Dokunmak iyileştirir diyorlardı inanmazdım. Neden her inanmadığım şey başıma geliyor ki? (Durum buysa yaşadım çünkü beni cennet ve 7 hurim bekliyor demektir >:])

Kollarımın arasında kıvrılan, bükülen, yanan, inleyen, kurtulmaya mı hapsolmaya mı uğraştığı belli olmayan beden o an sanki bir müzik enstrümanına benziyor. Yanlış perdeye temas kakafonik seslere neden olabilir. Doğru armoni ise dünyanın en güzel konçertosunu oluşturabilir.

Bu kadar müzik analojisi kullandıktan sonra saptadıklarımı aynı betimleme içinde paylaşmalıyım. Rahatlatan, iyileştiren, ruh temizleyen, dinginleştiren, huzur veren, mutlu eden, dünyanızı siken bir seks için şu ekteki noktalar önemli bence:

1) Tensel uyum: kokusu, tadı, hissi çok önemli.

2) Amaç: tarafların ikisi de aynı noktaya ulaşmayı hedefliyor mu? Erkek bir an önce mil'i mikaileye monte etmeye hevesliyse ergencikler gibi ve dişi hazzın uzamasını arzuluyorsa kusura bakmayın! Pistonları yanlış sıralamada çalıştıran bozuk bir krank miline dönüşür bir anda seks. Sonra? E sonra amı götü dağıtırsınız haliyle. Az okuyun la!

3) Ritm: At yarışında değilsin canım kardeşim ama balıkları ürkütmemek için kürekleri ağırdan da çekme bi zahmet! Başladığın ritmle bitirme. Bak diyorum: 5 dakka sonra pertsin. Kıza da acı! Amacın bööle bi zevzeklikse git bi peçete kullan hem kıza hem kendine az saygın kalsın, hödük! Milleti zorla frijit, zorla lezbiyen yaparsınız kımıl zararlıları sizi!

Güzel bi müzik dinle mesela. Hep aynı ritmle mi gidiyo? Gidiyosa 2-3 seferden sonra sıkılmıyo musun? Biraz dalgalanma olsun be! Yukardaki müziği örnek al kendine mesela. Hızlan, yavaşla, bi süre oyalan, o muhteşem vadiyi genişlet, bi şaha kalk da haşmetin görünsün, görenler titresin, karınlarından önce gözleri bayram etsin, dört nala sür sonra bi süre. Gideceğin yer değil yolculuk önemli unutma! Bazen yükselen yüce dağların (meme amına koyim meme! sen ne anlarsın zaten benzetmeden, söz sanatından, kapalı istiareden falan filan....) arasından, bazen ayrık vadilerin (çok seksi deil mi?) yamaçlarından geç. Dünyanın düz değil yuvarlak olduğunu keşfet veya kabul et artık mesela. Bakış açını değiştir. Bulunduğun diyarın hemen ardına bakınca nice başka güzelliğin olduğunu gör. Çöller gibi kurak kalmış dere yataklarında boncuk boncuk damlalardan iç mesela. Mesela güney'e in orda. İki tepenin sahibine haz ziyaretçisine huzur verdiğini fark et....

Daha da bunlara derinlemesine girmiycem.

4) Şiddet: Hep Mezzo Forte dayandığında kendini çok performanslı sanıyosun di mi? Pirelli sana hiç bi bok öğretememiş hacım: Kontrolsüz güç güç değildir! Arada bi piyanolara düş, usul usul. Bi kreşendo sonra mesela. Forte forte forte forte, tempo tempo tempo tempo diye boşuna dil dökmedi kızlar, az anla!

5) Ahenk: Bütün bu yukarıdakileri toparlarken bir senaryon, bir hikayen olsun a.q. Arada duruşlar yap şaheserini boyayan ressam gibi. Sen karşındakini gör zevke gel o seni süzsün aşka gelsin icabında. Sıcağın alnında esen sert rüzgarın bir anlığına kesilmesi gibi olsun. Cayır cayır yansın tenleriniz. Sonra bir anda sahile vuran dalga gibi çarpışsın terli, kaygan, sex kokan vücutlar...


Sadede gelelim çünkü yazımla manuel takılınmasını istemiyorum.

Sonuç değil, süreç odaklı olun. Bazen lazım olsa da çoğunlukla emreden bir patrondan ziyade katılımcı bir lider olun. İçinizdeki "sen gösterirsen ben de gösteririm" diyen çocuktan çekinmeyin, utanmayın, salın dağlara, tepelere, vadilere, ovalara... Söz veriyorum junior belki de hiç olayı farkedip ayılmadan siz zaten yeterince doymuş olcaksınız...

Belinize kuvvet...

Kızlara not: Put gibi yatmayın a.q. az dominant olun patron gibi, az kıvrak olun balık gibi, az ürkek, çok cesur olun. Bitti.

20 Ağustos 2013 Salı

Facebook! Elini Çükümden Çek!

Wrong Side of The Road by Can Gox on Grooveshark

Ya hacı ben ne pis bi adam oldum lan?!

Eğer facebook bile aklınızın nereye çalıştığını kestirip ona göre genel verici, seçici geçirgen olmayan, escort kızları tanıyor olabileceğin kişiler mahiyetinde arkadaş olarak öneriyorsa bi yerlerde bi şeyler çok ters gitmektedir galiba.

Mesajlarımın izlenmesinden mütevellit oluşan kişisel hayata tecavüz ve mahremiyet sınırlarının aşılmasını bi tarafa bıraktım. Bükemediğim bileği öpüp kendi amaçlarım doğrultusunda da çok kullandığım oldu bu aç gözlü tutumu ama abicim bu son noktadır yaa.

Lan zaten beynimden, ellerimden, kültür ve bilgi birikimimden, arkadaş çevremden v.s. kazanabileceğin kadar kazandın lan! Bırak çükümden kazanma olm, o bana mahsus kalsın! Hayır korkuyorum bi deli anıma denk gelecek de deli gibi motor ekleme çılgınlığı yaşıycam, birini ayarlıycam, kesicekler götümü kuytularda. Sonra kimden hesap sorcam hacı? Sadece kendimden mi? "Peki hırsızın hiç suçu yok mu?" demeyecek mi kimse? (Demiycek a.q.!)

Sırf bu korkudan Hollywood filmlerini aratmayacak bi planım bile hazır. Ben kendimi biliyosam ikinci büyüğün ortalarında celallenirim bohem bir yanlızlık ve boşlamışlıkla.

E ben de her duruma hazırlıklı (bazen aşırı hazırlıklı, misal: sevişemeyeceği bariz gecelerde bile ergen bebeler gibi cüzdanında prezervatif taşımak gibi. Ama sorarım size: hiç balon bulamadınız diye dehşet bi kukuyu teğet geçip out'a çıktınız mı lan? Yaşa sonra böbürlen bana. Bir kere hata yaparsan insanların hatasıdır, ikincisinde sen aptalsın gibi bi felsefe bile var a.q.! Ben taşırım hacı!)
olmam ile övünen bi adam olarak elbette bu duruma uygun da beyin-omurilik bağlantısı arasına aşırı alkol dolması kaynaklı iletişim kopukluğunda otomatik devreye giren götü kurtarma planlarına sahibim. Ne kadar zom olursam olayım, gerekirse 2 gün aralıksız uyuyayım gene de cüzdanı, telefonu, anahtarları ve ayakkabıları kaybetmem! 

Gelelim plana: Buhrana girilip aç tavuk gibi bulunan her potansiyel motor didiklenmiştir. Amma ve lakin bunların sapları, sapıkları, abileri, dallamaları, ceza evinden taze çıkmış üç leşi olan "dördüncüyü de tez vakitte bulsam da bedava yemek, yatak v.s. sosyal tesislere geri dönsem hem de Bilo'nun bana olan borcu onda kalmasa" diyen bi amcası-dayısı olabilir. E napcaz önce göt sonra junior'ı düşüncez. Ne yardan ne serden hikayesi gibi yani.

Didiklemenin akabinde ateş gibi yanan veya bana katakulliye yeltenen kızın (a.k.a. ceylan - hayvandan esinlenilmiştir, gerçekte de o kadar güzel ceylan adlı hatun görmedim. Bööle bi isim-tip-karakter önyargılar silsilesine sahibim işte.) telefonu alınır. Telefonunu gizli aramalara açması söylenir ve kafamda belirlediğim (söölemem paşam, sonra gel elinle koymuş gibi al beni di mi?) bir noktada randevu verilir. Bu nokta kalabalığın dışında, kişilerin ayırt edilebildiği bir noktada ama aynı zamanda kalabalık içindeyken görülebilecek bir nokta olur. Ayrıca bu noktaya yakın, güvenilir bir taksi durağı olması ve aracınıza 3-5 dakika içinde yürüyebileceğiniz yakınlıkta olması gerekir.

Kararlaştırılan saatte Ceylan aranır ve gelip gelmediği öğrenilir. Gelmediyse 15 dakikaya noktadan ayrılınacağı tehdidi savurulur, gelmişse üzerindeki kıyafetler, saç rengi, gözlüğü ve muhabbet ilerlerse foreplay ve ön hazırlık amacıyla iç çamaşırlarının renkleri, desenleri vs. sorulur. Bu sırada ceylan  telefonla yönlendirilerek de "kişinin kalabalık dışındaki ayırt edilebilip kalabalıklar arasından gözlenebileceği koordinatlar"a ulaştırılır.

Hatunu ayırt ettikten sonra en yakınındaki yol kenarına gelmesi ve takribi 5-10 daikak içerisinde önüne yanaşıp "Seni Arslan'a götürcem!" (Arslan değişebilir, kızın cemaatine bağlı olarak) parolasını  söyleyen taksicinin aracına binmesi ve konuşmaması gerektiği bildirilir.

Bu heyecandan ve gizemden tahrik olmuş, cesur ceylanın kukusu yavaştan sulanmaya, memeleri büyümeye başlamalı. Hayır, tam tersi zaman kazanmaya, başkalarıyla göz teması kurmaya, eli ayağına dolanmaya, terlemeye, saçları yerine burnuyla oynamaya, konuşurken "ııııı....eeeee..... şeeeey...." gibi sesler çıkarmaya başladıysa telefonu direkt kapatın, istifinizi bozmayın (ki telefonu hands free kullanıp ağzınızı okuduğunuz bir kitapla gizlemek suretiyle müzik dinliyormuş olduğunuz izlenimini vermeniz gerektiğinin kritik olduğundan bahsetmiyorum bile, yoksa aniden kuşu alırlar kafese, görürsünüz ebenizi ve vajinacağzını.

Dediğim gibi, olumsuz bir durumda istifinizi bozmayın, kitabı 1-2 dakika daha okuyun, knearını kıvırıp (kıvırmak kilit hareket burda. Sürekli okuyacak izlenimi veriyo) kenara koyun, bi sigara çıkarın, civardakilere laf atın, o sırada telefonunuzu çıkarıp kulağınıza dayayıp konuşun falan ama bi 10-15 dakka mekanı sakın terketmeyin çünkü en güvenli yer kalabalıkların arasıdır. Zebra misalı! Sonra yolunuza gitmeden önce güneş gözlüklerinizin arkasında ceylan tarafında kopan pandanemayı falan da izleyebilirsiniz. Ortalığın süt liman olduğuna kanaat getirdiğiniz vakit mekanı terkedip istediğiniz yere ağır, entel, hatta gay vari adımlarla gitmekte özgürsünüz (gene de tedbiri elden bırakmayan hacılar)

Ama diyelim ki olay ilk anlattığım gibi bir film edasına dönüşmeye başladı. O zaman telefonu kapatın ve gerekli kriterler arasında değindiğim taksi durağına doğru ezik, başı önde, çekingen adımlarla yürüyün. Eli yüzü düzgün, dürüst tipli bi taksiciye kıçın kıçın yaklaşın ve hikayeyi anlatmaya başlayın. Çok mert bi tipse direkt olan biteni de anlatabilirsiniz diycem ama ben olsam yapmam. İki şeyin emaneti yoktur: Para ve Hazır Kuku! Sonra adam "zati hazırmış yelloz kevaşe. Bu dalyarak götürene kadar ben kayarım daha iyi kayarım" gibi gerçek dışı hayallere kapılarak sizi saf dışı bırakmaya çalışabilir. O yüzden benim hikaye önerilerim:

- Kızı sevdim ailesi vermedi. Abileri takip ediyo olabilirler. Şu kızın yanına gidip, parolayı söyleyip şuraya getirebilir misin?

- Abicim ocaana düştüm. Ben şööle şööle bi adamım (burası da sizin zekanıza kalsın artık. O kadar aptal adamlara kuku harcanmamalı. Adımızı kötüye çıkarıyonuz performans fakiri, fantazi kıtı dallama barzolar!). Şu gördüğün kıza da yangınım. Ama şööle bööle, aman şööle aman bööle. Gitsen yanına parolayı söölesen. O da bincek zati konuştuk, seni bekliyo. Sonra takip edilmediğine dikkat ederek alengirli yollardan 10-15 dakika takip ederek şuraya getirsen (arabanın yanı). Hatta telefon numaranı versen de sakat bişey oldu mu diye ben seni arasam fatura hiç sana girmese... falan filanla abiyi kafala.

Bu hikayeler çoğaltılabilir ama ÖSS'nin el altından dağıtılan sorularına daha fazla dönmesin. Birazcık omuz üstündeki şeyin içindeki organınızı da kullanın canım. Kullanılmayan organ işlevini yitiriyo (mesela pipileriniz buna güzel bi örnek).

Herşey istediğiniz gibi gidiyosa. Ceylanın ardından apar topar koşup taksi çağıran birilerini görmediyseniz ya da bir araba garip bi şekilde hareket etmediyse taksi ardına vaziyet iyiye gidiyo demektir. Kısa süre sonra çok şanslı olcaksın!

Araca doğru yürünürken taksici amca 5 dakka sonra aranır. Durum raporu istenir. İzleyen varsa atlatıp atlatamayacağı sorulur, yoksa buluşma noktasına yönlenmesi rica edilir edeplice ve biraz korkakca. Korkaklar eve hep dönerler! Kaçanın anası ağlamaz, tabi kendi de son tahlilde!

Ok. Plan tıkır tıkır işliyosa sen aracına ulaştın, kız da ilgili noktaya. İki seçeneğin var:

1) Kız taksi parasını ödesin ve inip senden işaret beklesin.

2) (Biraz riskli ama getirisi daha fazla) Sen taksiyi karşıla, amcayla tokalaşırken bi 50lik falan sıkıştır (cimri olma lan! Piyasadaki risksizce ulaşabileceğin 50 liralık kukuların süngerden falan farksız olduunu bilmiyon tabi). Taksiyi uğurla, sigaradan son nefesi al ters olarak tıp diye at öteye, mal gibi-aç tavşanlar gibi lök diye yapışma hemen kıza! Sen tuvalet pompası değilsin, unutma! (Hem kuzeyde unutma hem de güneyde. Ama bazen özellikle güneye istisna gösterebilirsin hareketlenmelere bağlı olarak)

Önce bi kendine güvenli dik dur, allah allah dedirttir. Kolarına kavuştur, ağırlığı tek ayağa ver, kızı önce yukarıdan aşağı sonra aşağıdan yukarı (öss cevap anahtarına bakar gibi hızlı hızlı değil) yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara, gözlerinle soya soya, zaten işi beyninde pişirircesine süz.

Tam burda 2 not: 
1) Sigarayı hala atamadıysan yukarı doğru süzerken yüze geldiğinde gözlere kitlen delici ve hafif umursamaz-sorumluluk yüklemeyen bilakis özgür bir şehveti alevlendiren bir bakışla. Son nefesi çok daha derin çek, ağzından dışarı yavaşça dumanı verirken bi yandan da burnundan çek, dişlerin "hıfsss" diye içeri tahrik edici bi nefes çeksin dumanla beraber. Yalnız dikkat hocam! Eğer beceremeyip bir an için "höhh" diye kusan ejderha gibi görüş çizgini kaybedecek birsis yaratırsan, öksürürsen, hapşurursan veya burnun akarsa sıçtın, dön arkanı kaç. Alıştırmaların meyvesini verdiyse muvaffak olabildiysen işte sigarayı göz temasını kaybetmeden ve gözlerini kırpmayıp ifadeni kaybetmeden sigarayı tuttuğun elinin ters istikametine doğru tıp diye fıçı fıçı fıçı diye döndürerek at. Artık burnundan çekemediğin son nefesi dışarı yavaşça verirken aranızda bir anlık ince bir duman ipi veya sis oluşursa bu iyidir, panik yapma.

2) Sen bu kadar uzun gibi süren ama taş çatlasa 90 saniye süren ritüelini sürdürürken içindeki kıpırtılara ve heycana kapılıp da sessizlikten ürküp saçma salak konuşmaya çalışırsa hiç dinleme. Dinle diye söylemiyo zaten merak da etme, sözlü yapmıycak seni, rahat ol. Çünkü kızlar gerginken konuşurlar. Hep konuşurlar ama gerilince, akıllarına seks üşüşünce, ay kuku suyum alttan belli oluyo mu?, kaymakamı beğenecek mi? hangi pozisyonla başlasa?.... vs. düşünceleri akın edince ellerini kollarını koyacak yer bulamazlar, kah saçlarıyla oynar, kah farketmeden ileri geri sallanırlar (ki ayakları X gibi çaprazsa bu sallanmadan ayrı bi tahrik olmayı da başarırlar) falan filan. Özetle dinleme.


Tamam yukarıdaki işlemler tamamsa ve hala omzuna "Birader bi baksana?" sesine ait bir el oturmadıysa veya daha da kötüsü boş bulunup, bir anda çevrilip önce karnına, bükülünce taşaklarına, daha da bükülünce yüzüne artık yere de düşünce nerene gelirse tekmeler falan yemediysen işler tıkırında. En az yarım saat sonra aksiyon başlayacak.

Bu işlemler başarılıysa en son seni sigaranı atmış ve caylanın gözlere kitlenmiş olarak bulmalıyım. Zaman durmuşçasına yavaş 1-2 adımla avına yaklaş usul usul. 

Sol bacağına ceylanın bacak arasına doğru hafifçe sok. (ama adımları ööle bi ağırdan hesapla ki son adımında sol bacak zaten orada olsun)

Sol kolunla kızı kendine doğru hafifçe çekerken (belini kırma a.q.) ööle bi yap ki elinde ne kızın popsunda olsun ne de (giymişse) sütyen kopçasında. Tam bööle bel kavisinin kuyruk sokumuna yaklaştığı o tarafsız bölgeye getir. Orta ya da serçe parmağın iki yanak arası kıvrımın başlangıcına tüye dokunmakla kumda parmak izi çıkartmak arası bir sertlikte dokunsun.

Ceylan zaten sen çekince ani ve kısacık, belkide azıcık tiz sesle karışık bir "hıh!" iniltisi verebilir. (bu bir enstrüman çalmak gibidir ve kadın vücudu dünyadaki en karmaşık enstrüman. Doğru noktaları bilip, doğru sertlikleri uygulayabilirsen hiç bir sanatçının üretemediği emprovize ve sana özel bestelere haiz olabilirsin ki gözlerin bile dolar bundan). 

Bu inilti, evet bildin, iyiye elamet.

Kız dudaklarına doğru yelteniri gibi kafanı yavaşça yaklaştır. (Kaçırabilir veya farketmeden o da aynını yapabilir, farketmez, ipler senin elinde. Ne yapsa seni işine gelecek bi durum yarattın. Şah mat gibi.)

Tam yaklaşmıken birazcık hızlıca kızın sol kulağına eğil. 

Sıcak nefesini vererek kısık, puslu, boğuk, göğüs kafesinden gelen, iç gıcıklayan, titreten bir sesle: 
"Seni bekliyordum...." de söz bitince azıcık daha nefes devam etsin ve öyle bi söyle ki sanki 1 saattir değil de suyu bekleyen çöl kumları kadar uzun süredir bekliyomuşsun gibi ;) Çaktın?

Kafanı çektiğinde kızın gözlerini kapalı bulabilirsin. Bu anda kızın yanak-dudak kenarı kesişim kümesin salyasız, dokundurmaktan hallice, minik bir buse kondurmak tamamen opsiyonel ve şartlara göre karar verilir.

Çek kızı belinden usulca. Götür yolcu koltuğuna. Hanımefendi olduğunu unutmadan kapıyı aç, oturt. (Kız sevişmek istiyo diye orospu değil a.q. Zaten bu zihniyet yüzünden biz açız ya. A.larına Q.duklarım! Erkeklikten utandırdınız lan ipneler!)

Kapıyı kapat. Önden dolan, ürkmesin. Kendinden emin yürü. Araca bin.

Aracı çalıştır, güzel bi müzik aç ve sor:
"Nereye gitmek istersin? Sen, ben?"

"Sen!" derse: Kanka evi ayarla önceden. Çok beğenirse sapığın olur. Başına boş yere bela. Sonra göt diye korkarken çükten oluverirsin bi gün. Bırak kankanın çükünü kessinler ya da hayrına ona da ekmek çıkmış olsun şans eseri

"Ben!" derse: Gene de sen temkinli yaklaş ve sor: "Hoş... peki otel odası fantazisine ne dersin?"

"Uyar" derse çek güzel manzaralı bi otel odasına, "Ama sana sirprizlerim var, bana gelmen lazım" derse de korkuyla karışık bir merak duygun olacak ki o noktadan sonra ben gitme desem de merakın ağır -illa ki- basacak.


E artık burdan sonrasını da bi zahmet anlatmıyım di mi? Benim yatak tekniklerim de bana kalsın.
Mesela:

- Yatakta 3 posta artarda, boşalmadan vücudunu nasıl tantraya mantraya, hakan şükür hayal etmelere sapmadan kolayca kontrol edersin?

- En az aralıksız 4 saat süren bir zevk çılgınlığı nasıl yaşatılır? Tempo nasıl ve neye göre ayarlanır?

- Kadın dövmeden nasıl salya sümük ağlatılır ve dahasını da ister (ki hala devam ederken, müsrifler bence)

Gibi gibi gibi..... 

Bunlar şimdilik bana kalsın. Zaten yaptım yapacağım en büyük kıyağı da allahtan burayı okuyan kimse yok henüz. Siz bu senaryoyu her siyah pardösülü güneş gözlüklü adama "Matrix a.q." klişesini yapıştırdığınız gibi bir toplu salaklığa çevirene kadar ben çoktan ekmeğimi yemiş işimi bitirmiş olurum. Artık düşünme sırası sizde!


Ya bak nerden başlayan yazı nereye geldi a.q. Bi de bugün "yazcak bişeyim yok zorlamasam mı?" diyodum. Belki de senarist falan olmalıyım (yok hollywoodda değil, bayanlara yönelik porno sektöründe)

Batarken ay ardından tepelerin, geldi veda zamanı benim gibilerinin...

Gelecek hafta başına kadar hepinize en az 1 puan diliyorum ve sizi uğurluyorum.